Türkiye hiç olmadığı kadar gerginliklerin, kutuplaşmanın, yozlaşmanın görüldüğü bir dönemde 15 Temmuz gibi karanlık, acılı ve kanlı bir gece musibetini yaşadı.
Bu musibet bir güzelliği de berberinde getirdi. Hani denir ya; "Bin nasihatten, bir musibet evladır" (Biz gene de ülkemizin musibetlerden korunması için duacıyız) bu kötü musibet ülkemizin birlik ve beraberliğine katkı sağladı.
Olayların başlamasıyla birlikte farklılıkların ortadan kalkarak bu milletin kendi ortak değerleri üzerinde ittifakta olduğunu görmek mutlu edici bir olay.
İktidar partisi ve muhalefet partilerinin olaya sert müdahalesi, muhalefet partilerin iktidarın, devletin yanında olduklarını açıklamaları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın muhalefet partileri Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli'yi arayıp teşekkür etmesi, yine cumhurbaşkanlığı sarayında iktidar, muhalefet ile birlikte cumhurbaşkanının bir araya gelmesi ülkemizin, toplumumuzun özlediği bir fotoğraf oldu. Keşke bu kareyi genişletseydi, fotoğrafın içi daha dolu olsaydı. Meclis dışında bu ülke siyasetine katkı yapan kıymetli siyasi liderleri de bu fotoğrafa alsaydı çok daha güzel olurdu.
Bu gelişme tüm katmanları memnun ettiği gibi ülkemiz adına sevindirici bir olaydır. Ülke olarak, toplum olarak bizim has değerlerimizden olan birlik ve kardeşliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Görüşler, düşünceler farklı olsa da biz birlikte yaşamak, birlik ve kardeşlik bayrağını yükseltmek zorundayız. Bu kare bozulmasın daha da gelişmesi en büyük arzumuzdur.
HAİN MİSAFİRİN HEDEFİ KAOS VE KARDEŞ KANI
15 Temmuz akşamı ülkemiz üzerinde renkleri, fotoğrafları farklı ama hedefi bir olan hain bir kalkışmayla karşı karşıya geldi. Bu kalkışma olayı Osmanlı döneminden beri her an kapımızı kötü, hain bir misafir çaldı. Bu hain misafir cumhuriyet döneminde özellikle çok partili demokrasiye geçtiğimiz 1950'li yıllardan sonra sıkça kapımızı çaldı. Bazen siyah, bazen kırmızı yada mor hiç fark etmez ama hain hintliğini yaparak kapımıza dayandı. Bu hain misafir hep birileri veya bir şeyler üzerinden en çokta askeri değerlerimiz üzerinden kapımızı çaldı. Her kapımıza dayandığında hem canımızı yaktı hem de değerlerimizden çalıp gitti.
27 Mayıs; hain misafir askeriye içinde öbeklenmiş bir avuç cunta oldu. Yönetim hedefli olan bu cuntanın kalkışması hedefine ulaştı, ülke yönetimini değiştirdi ve onlarca mahsumla birlikte bir başbakan iki bakan yedi.
12 Mart; Ülkedeki komünist akımlara karşı gibi görünmesine rağmen, milliyetçi mukaddesatçı ülkenin geleceğine imza atabilecek bir ekibin önünü kesti. Hedefi kaos çıkararak oluşan bu olumlu havayı kara bulutlara çevirdi. Sağ – sol kardeş kavgasının fitilini ateşledi.
12 Eylül; Yönetim hedefli olan bu kakışma hedefine ulaştı. Toplumunda psikolojik olarak bu kalkışmayı istediği bir ortam sağlayarak ülke yönetimini darbe kakışmasıyla ele geçirdi. Sağ – sol kardeş kavgası ne hikmetse bıçak gibi kesildi. Kayıplar hariç yüzlerce gencin canına kıyıldı. Ülke siyasetinde yeni bir dönemin kapısı açıldı. 1983 Seçimleriyle ülke yönetiminin başına gelen önce başbakan sonra cumhurbaşkanı olan Turgut Özal'ın ölümünün de hala sırrı çözülemedi.